top of page

Çocuklarda Şiddet Davranışları


Şiddet, karşıdaki kişiye fiziksel ve ya duygusal olarak sözel ya da fiziki olarak zarar verme davranışıdır. Silah taşıma, çakı, jilet, bıçak gibi kesici aletleri taşımakta şiddet içeri olarak değerlendirilmelidir (Ögel, 2006).

Çocuklardaki şiddet davranışları birçok şekilde görülebilir. En yaygın şekilde görülenleri:

ree
  • Başka bir canlıya/nesneye vurmak

  • Başka bir canlıya/nesneye tekme atmak

  • Başka bir canlıyı itmek

  • Zarar vermek amacıyla bir nesneyi savurmak

  • Tehdit etmek

  • Hayvanlara zarar vermek

  • Yangın çıkarmaya teşebbüs etmek

  • Karşı tarafın fiziksel/duygusal özellikleriyle dalga geçmek


Çocuklarda Şiddet Eyleminin Nedenleri

Çocuklarda şiddet eyleminin sebebi multifaktöriyeldir. Son yapılan çalışmalar göstermiştir ki tek başına kişilik özellikleri şiddet eylemini açıklayamamaktadır. Çocuklarda şiddet eyleminin gelişmesi kişilik özelliğine eşlik eden bazı faktörlerle oluşur. Bunlar:


Çevresel Faktörler

Çocukları şiddete yönlendiren en yaygın çevresel faktörlerden biri medyadır. Şiddet eylemlerinin birçok devam eden televizyon programında yayınlanması şiddete karşı çocukları duyarsızlaştırmakta hatta bazı durumlarda şiddete karşı özendirmektedir.


Ailenin çocuğa karşı olan ilgisizliği ve ihmali çocuğu şiddet eylemine itebilirken büyükşehirlerdeki ilişki kurma güçlüğü de sosyalleşmeyi engelleyerek şiddet davranışlarının artmasına sebep olabilir (Ögel, 2006).


Yapılan araştırmalarda aile içi dinamiklerin çocukların şiddet eylemini desteklediği görülmektedir. Özellikle erkek çocuklarda aile içi iletişimsizlik ve etkileşimin azlığı şiddet uygulama olasılığını arttırmaktadır. Çocukların şiddet uygulamasında ailesel risk faktörleri şu şekildedir (Lipsey & Derzon, 1998; Resnick, Ireland ve Borowsky, 2004; Pelcovitz, 2010):


  1. Otoriter ve baskıcı şekilde çocuk yetiştirme

  2. Gereksiz şekilde sıkı ya da serbest disiplin anlayışı

  3. Yetersiz ebeveyn ilgisi

  4. Aile ile yetersiz ilişki kurulması

  5. Düşük sosyoekonomik durum

  6. Ebeveynlerin eğitim durumları

  7. Ebeveynlerin alkol ve uyarıcı madde kullanımı

  8. Çocuğun yetersiz şekilde kontrol edilmesi


Toplumsal Faktörler

Şiddetin ortaya çıkması ve artmasına sebep olan toplumsal faktörler silah ve uyuşturucu kullanımına erişimin kolay olması, sosyal düzendeki eksiklikler, eğitimin düzensizliği sebebiyle eğitime ulaşmada güçlük ve gereken destekleyici eğitimlerin sağlanamaması olarak tanımlanabilir.


Amerika Birleşik Devletleri’nde silah bulundurma ve kullanma, eyaletlerin silah bulundurmak için belirli şartlar getirmesine rağmen, oldukça yaygın bir gerçektir (Cork, 1999). 2005 yılında yapılan istatistik çalışması silah kullanarak şiddet uygulayan kişilerin %2,7’sinin 13 ile 16 yaş arasında olduğunu göstermektedir (FBI, 2005; Mercy ve ark., 2002). Gençlerde kokain kullanımının silahla şiddet üzerinde destekleyici bir unsur olduğu ise araştırmalarda görülmektedir (Grogger & Mike, 1998; Blumstein, 1995).


Sosyal çevrede şiddet eylemlerinin normal karşılanması, çocuğun, bulunduğu ortamda beğeni alması ve kabul görmesi için şiddete başvurmasına neden olabilir (Ögel, 2006).


Bireysel Faktörler

Çocuklarda gelişen şiddet davranışlarının dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuyla yakından ilişkisi olduğu görülmüştür. Özellikle 6- 13 yaş arası erkek çocuklardaki agresif davranışlar gelecekte oluşabilecek bir şiddet eyleminin habercisi olabilir (Ögel, 2006; Blumstein, 1995).



Çalışan Anne Olmanın Çocuk Gelişimine Etkisi

Son yıllarda değişen toplum normlarıyla kadınların iş yaşamına girmesi kaçınılmaz bir hal almıştır. Güncel istatistikler annelerin % 75’ inin doğum yaptıkları yıl tam zamanlı çalıştığını göstermektedir (Brooks-Gunn, Han ve Waldfogel, 2010).


Kadınların iş sektöründe lider konumlara gelmesi ve çocuk yetişmede annenin varlığının minimum düzeye inmesinin çocuk üzerinde ne tarz etkiler oluşturduğu merak konusu olmaya başladı. 1991 yılında ABD’de 10 değişik merkez, çalışan anneler, çocuk bakım deneyimleri ve çalışan annelerin çocukları üzerindeki etkileri ilgili ulusal çalışmalar yapıldı. Son yapılan gözden geçirmede şu sonuçlara ulaşıldı (Lucas-Thompson, Goldberg ve Prause, 2010):


Çocukları 3 aylık olmadan çalışmaya başlayan annelerin çocuklarında bakıcıları ve öğretmenleri tarafından raporlanan önemli davranışsal problemler vardır.


Yarı zamanlı çalışan annelerin çocuklarında davranış bozuklukları tam zamanlı çalışanlardan daha az bulundu. Davranışsal bozuklukların olma olasılığı en yüksek 3 yaş ve ilköğretimin birinci sınıfında şeklinde belirlendi.Yarı zamanlı çalışan annelerin çocuklarının davranışları üzerinde oluşturduğu koruyucu faktör ev ortamını kalitesi olarak gözlendi.


Çocuklarını doğurduktan sonra bir yıl geçmeden tam zamanlı çalışmaya başlayan annelerin çocuklarında bilişsel puanlamanın, çalışmayan annelere göre daha düşük olduğu bulunmuştur.


Çocuklarını doğurduktan sonra bir yıl geçmeden yarı zamanlı çalışmaya başlayan annelerin çocuklarında bilişsel puanlamanın düşük çıkmadığı bulunmuştur.


Bulunan bulgular 3 aydan önce annelerin çocuklarını bırakarak tam zamanlı işe başlamalarının çocuğun davranışsal gelişi üzerinde negatif etkileri olsa da annelerin tam zamanlı çalışmalarının çocuklarla ilgilenmeleri üzerinde yararlı bir etkisi olduğu da bulunmuştur (Bittman & Pixley, 1997).


Tam zamanlı çalışan kadınların çocuk bakımı açısından daha fazla yardım aldıkları gözlenmiştir. Son 5 yılı içine alan annelerin doğum sonrası tam zamanlı çalışmasının çocuk üzerinde etkisini araştıran bir meta-analizin sonucuna göre; doğum yapan kadınların ekonomik riskte olduğu koşulda, tam zamanlı olarak çalışması çocuk davranışları açısından olumlu sonuçlar göstermektedir. Buna açıklama olarak yüksek ekonomik gelir, düşük anksiyete ve gelişmiş eğitim ve öğretim materyallerine sahip olma gösterilmiştir. Diğer koşulda düşük gelir ve oluşturduğu stresin çocuğun davranışlarını pozitif etkilemeyeceği görülmüştür (Bittman & Pixley, 1997).



Çalışan Ebeveynlerin Çocuklarındaki Şiddet Davranışları

Uyumlu ve toplumsal sorumluluk sahibi çocuklar yetiştirmek zaman ve yükümlülük gerektiren zor bir görevdir. Sorumluluklar ve çocuğun davranışları nedeniyle gergin bir deneyim olan ebeveynliğe çalışıyor olmanın yükü de eklendiğinde yaşanan stres artmaktadır. Hükümet politikaları ve toplumun genel görüşü ebevenliği desteklemekte ve çoğu ebeveynin evini geçindirmesini beklese de günümüzde iş koşulları, özellikle profesyonel kariyer dallarında, uzun süreli işten ayrılmayı giderek zorlaştırmaktadır. (Baker, 2006). Çalışan ebeveyn olmanın ortaya çıkardığı zaman kısıtlılığı, işten izin almada zorluk, fiziksel yorgunluk gibi sorunlar kişilerin kendilerini yetersiz görmelerine ve çocukları için daha fazla çabalamaları gerektiği düşüncesine sebep olabilmektedir (Baker, 2010). Ayrıca çocuklarının zor ve talepkar olduğunu düşünen ve kendilerinin yetersiz olarak algılayan ebevyenlerin stres seviyesi daha yüksek bulunmuştur (Crnic & Low, 2002).


Kadınlar bakım verme ve geçimini sağlama yükümlülüklerini bir arada yerine getirmeye çalıştıklarında, iş yaşamlarında bazı problemlerle karşılaşmaktadırlar. Gebe ya da anne olan kadınların iş başvurularında ya da çalıştıkları iş yerlerinde niteliği, yeterliliği ve işe uygunluğu daha az çalışanlar olarak değerlendirilmesi etkenlerden biridir (Correll, Benard & Paik, 2007). Diğer bir etken ise çocuğu olmayan kadınlarla annelerin kazancı arasında ciddi bir fark gözlenmekte, zaman zaman bu fark cinsiyetin sebep olduğu gelir farkından daha yüksek olmaktadır (Crittenden, 2001; Zhang, 2009). Anneliği ve kazanç sağlamayı bir arada yürütmek iyi nitelik, girişimcilik hareketleri ve sürekli üretkenlik gerektiren üniversite öğretim görevliliği gibi işlerde özellikle zordur (Basset, 2005; Bracken, Allen & Dean, 2006). Geçim sağlamak için çalışmak ve anneliğin zorunlu sorumluluklarını yerine getirmek arasında kalan kadınların öncelikleri değişmektedir. Bazıları işten ayrılmayı tercih ederken bazıları ise anne ve çalışan rollerini birlikte üstlenmeyi tercih ederler (Baker, 2010). Anne olmakla birlikte işten ayrılmayı tercih eden kadınlarda iş yükü yalnızca ev işleri ve çocuğun bakımını içermekte ve bunlara ayrılan zaman artmaktayken, çalışan kadınlar sınırlı zaman içerisinde ev işlerini yapmak, çocuğun fiziksel, ruhsal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak ve aynı zamanda mesleki yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır. Bunun yanı sıra, çocukların duygusal ve fiziksel bakımı anne ve baba tarafından genellikle eşit ölçüde paylaşılmadığından kadın erkekten daha fazla sorumluluğa sahiptir (Bittman & Pixley, 1997; Craig & Bittman, 2008; Edlund, 2007; Kitterod & Pettersen, 2006; Potuchek, 1997). Evlilik ve ebeveynlik, babaların, para kazanma ve geçim ile ilgili sorumlulukları daha ciddiye almalarına sebep olurken, annelerin işle ilgili sorumluluklarını azaltmasına yol açar (Beaujot, 2000). İş yerindeki güçlükler, kadın ve erkeğin üstlendiği sorumluluktaki farklılık ve yaşanan rol çatışmasının (anne-çalışan-eş-kadın) ortaya çıkardığı gerginlik ve stres, algılanan yetersizlikle birlikte artmaktadır.

Çalışan ebeveyn olmanın sebep olduğu stres ve gerginlik, anne babanın çocuğa karşı olan davranışlarının daha agresif olmasına yol açmaktadır. Ebeveynlerindeki stres arttıkça öfke dışavurumunun da arttığı gözlenmiştir (Rodriguez & Green, 1997). Dışavurum, ebeveynin sözlerine yansıyıp çocuk için örseleyici kelimelere dönüşebileceği gibi, sabırsız ve yıpratıcı uyarılar, ani tepkiler ve hatta fiziksel şiddet içeren davranışlara da dönüşmektedir (Biringen ve ark., 1998). Anne babanın agresif davranışları çocuğu da olumsuz etkileyerek çocuğun istenmeyen olumsuz tepkilerini ortaya çıkaracak ve ebeveyn-çocuk ilişkisinde öfke ve agresyon bir döngü içine girecektir (McMahon & Meins, 2012).


Daha yüksek stres ve gerginliği olan çalışan ebeveynlerin aynı zamanda daha katı disiplin uyguladığı da ortaya konmuştur (Anthony ve ark., 2005). Aşırı kontrolcü tutumlar ve çocuğu hem ruhsal hem fiziksel olarak zorlayacak katı cezalar uygulama da stresi yüksek olan çalışan ebeveynlerde diğerlerine göre daha fazla sergilenmektedir. Bunların yanı sıra çalışma hayatı, ev işlerinin yükü ve çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması ile ortaya çıkan tükenmişlik çocuğa ilginin ya da ayrılan zamanın azalmasına sebep olabilir. Aşırı kontrolcü tutum ve ilgisizlik de daha önce belirtildiği gibi çocuklarda agresyona sebep olmaktadır.


Sonuç olarak, çalışan ebeveynlerin artan stresi, yetersizlik duygusu ile ortaya çıkan gerginliği, istemsiz ve dolaylı dahi olsa aşırı katı tutumları ve düşmanca davranışları (sözel/fiziksel), yetersiz ilgi/ilgisizliği ve artan stresle beraber aşırı kontrolcü ya da otoriter yetiştirme tutumları çocuktaki fiziksel ve psikolojik agresyonu artırmaktadır. Çocuk, ortaya çıkan bu öfkeyi evde gözlemleyip öğrendiği katı ve saldırgan davranışlar (alay etme, bağırma, vurma vb.) ile kendi sosyal çevrelerinde (okul, oyun parkları, doğum günü buluşmaları vb.) dışa vurmaktadır. Diğer yandan, ailesel faktörler çocuklarda şiddet eylemini arttırdığı gibi koruyucu bir görev de üstlenebilmektedir. Bunun için çalışan ebeveynlerin, iş ve ev sorumluluklarının yanı sıra anne ve baba olmanın getirdiği yükümlülüklerin stresini azaltmaları gerekmektedir. İyi bir zaman planlaması, hedef belirleme ve eşler arası görev dağılımı ebeveynlik stresinin başarılı şekilde yönetilmesini (Cicognani, 2011) ve ebeveynlerin kendilerini daha yeterli hissetmesine yardımcı olacak (Cherniss, 2000). Ayrıca, çocuğun ebeveynleriyle olan iletişimin artması ve aile ile problemlerini konuşabilmesi/tartışabilmesi, ebeveynlerin çocuklarının başarılı olabileceğine dair düşüncelerinin güçlenmesi, sık gerçekleştirilen aile etkinlikleri, ebeveynlerinden birinin, çocuk uyanırken veya yatarken, yemek yerken veya okuldan geldiğinde onunla bulunması ve çocuğun katıldığı sosyal aktivitelerin artırılması çocuklardaki psikolojik ve fiziksel şiddet eyleminin azalmasına yol açacaktır (Resnick ve ark., 2004; Lösel & Farrington, 2012).

 
 
 

Yorumlar


© Uzman Psikolog Çiğdem Kınık - 2015

ÖNEMLİ UYARI: Bu web sitesindeki yazılar, görseller ve videolar sadece bilgilendirme amaçlıdır. Şikayetinizle ilgili bilgi için lütfen bir ruh sağlığı uzmanıyla görüşünüz.

bottom of page